8 Şubat 2013 Cuma

hiç de diyebilirim bir şey de




hiçlik içinde ikilik için ellerim
dolaylıyor bu mezbeleyi
siyah incideki beyaz nokta gibi ürkek
gibi solgun
gibi boşvermelerde
uyanan ilkin şu janus yüzüm
kâh ağlıyorum merdivende tıknefes hüzün
perdeleri yırtıyor ölüm gecikmiş bir tatbikat
kâh gülüyorum sonra sil baştan dümeni
eline almış kaptan sparrov ve ahtapot kovalamaca
harabede define arayan korsan
fani dem bu dem yaz üstü sinemalarım
açık hava çekirdek çitler annem perdede şaşkın yüzü
arabesk ferdi baba roman komşu putları
bulgar kilisesinin soylu zangoçu tataş
hep birden aynı şarkıya karaoke sesleridir
zangoç roman ve korsan
haydi uçuyoruz can evine bir çalım
budur çünkü telaffuzu şaşırtan rumeli şivesinde
üj bej arnavut biberi dişler babam o komşu
dolaylı küfürlerin sinli kaflı biçimiyle tüm
boşlukları dolduran
kalbim ne yaralı yakışıklı kaptan sparrov'un teslim ellerine
yanaşmıyor üstümden çitlenmiş çekirdek kabuğu
sektiren roman kızı
sinema ne mezbele görsel hiçlik için ikilik tek bir
içine körüklenen yanıgını gezdiren muhayyel mahalledir
nefes nefese zangoç çan sesi buruyor bilinmezi çok hüzün
tataş abi ne bulgar ben ne arnavut ve komşu kızı ne roman
karayip'te dolunay eş zamanlı bir delilik demektir
öyle ya ahtapot kaptan suda yorar ve indirir dokuz bacaklı
bakışlarını perdede gölge hayal bir karmaşa
ömrümüz iki filim birden açık hava sineması
ayçiçeği kavrulmuş
roma dondurması üstü rendeli fıstık ve çikolata
dayımın vurduğu tavşan saçma sapan kanıyor
babamın dişlerinde arnavut biberi kırmızı bi küfür
annemin haraşo örgüsü ferdi ve orhan ve belki müslüm
iki ters bi düz arabesk aryadır serseri çocukluğum
erkek gibi kız dendiydi ama sparrov yakışıklı
çifte kürek suya sandal egoist bineklerim
aklımı karıştırma çok cocuğum çünkü ellerim hiçlik
içinde ikilik tarıyor perdeye huzme huzme ışık salan
film makinesinde
sparrov, tataş, zuhal, ben ve annem
muazzam mesuduz,
ezan akşam akşam filmi delen bir delişmen burgudur.
gerisini hiç de söyler
bir şey de...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder